Friday, January 19, 2007

Amerika'da iki Turkiye asigi imam bayildi yerken: Betsy ile ogle yemekleri

Ben 1.5 ay once hayatimin en ilginc deneyimlerinden birisini yasadim.

Karsimda 50 yaslarinda Amerikali bir kadin bir yandan bicir bicir Turkce konusuyor, bir yandan imam bayildisini keyifle yiyordu. Bir an etrafima baktim, acaba neresi burasi diye? Malum, Turkiye'de boyle guzel Turkce konusabilen yabancilar vardi elbette ama ben hala Pittsburgh'daydim, bir Yunan restoraninda, ustelik menudeki butun yemek isimleri Turkce :)

[Ah Yunan insani, sen ne cadi, ne kustah, ne kendini begenmis ama ne hayat dolu, ne yaramaz, ne sevimlisin! Sen bensin Yunan arkadasim, ben ne kadar senden almissam, sen de o kadar benden almissin...Bu Yunan dostlar/dusmanlar baska bir yazinin konusu olsun, soz!]

Biz Betsy'ye donelim..

Amerikali mimar arkadasim Sheila, Turkiye'de "bir kac" sene kalmis arkadasi Betsy'den soz ettiginde bir ogle yemegi fikri bana cazip gelmisti. Gelmisti gelmesine ama acaba bu Betsy denen sahis nasil bir insanogluydi?

"Sis kebap cok guzel, Istanbul cok guzel" geveleyecek bir eski hippie, ya da otantik ulkeler meraklisi, gorunuste dost canlisi, sirtinda son model safari kiliklariyla ulke ulke gezip sonunda dunyanin "en guclu" ulkesi sandigi su kara parcasina -ulkesinin gucune yurekten inanmis bir sekilde- donmus bir burnu havada mi cikacakti? Merakla ama cok da umut dolu olmadan gittim Yunan lokantasi Christos'a.

Christos, sehir merkezinde birlesip ucuncuyu olusturan iki nehirden birine cikan sokaklarindan birinde, karsisinda meshur Pittsburgh Senfoni Orkestrasinin ve Byham Tiyatrosunun binalari, saginda solunda Starbucks ve benzeri malum "zincir" dukkanlar arasinda sadece "ilgili" ya da "onceden bilgili" olanlarin dikkatini cekebilecek minicik bir lokanta..

Sahibi Yunan Mykonos adasindan Christos, bana ilk gittigimde menusunu begendirmeye calisirken Turk oldugumu ogreniyor, kocaman sicak bir kahkaha atiyor. Ayni topraklardan, ayni muzikten, ayni mutfaktan gelme iki kardes gibiyiz, aralarinda gecen her turlu tatsizliga ragmen bir kardesin digerine baktigi sefkatle bakiyor bana, hemen ekliyor "Turk kahvesi de var bizde". E takilacagim ya biraz, "Sen o Turk kahvesini biraz once yandaki masaya Yunan kahvesi diye satiyordun ama!" diyorum. Guluyor, "Aman iyi tamam canim, dunya biliyor kahvenizi"..Gulumsuyorum..Betsy ve Sheila karsimda..

Derken soruyorum, sordukca soruyorum,
sordukca anlatiyor Betsy..O anlattikca gozleri isildiyor, benim icim icime sigmiyor. Yarim saat sonra Imambayildima bakiyorum, dokunulmamis...

Betsy "birkac" degil tam 22 yil Turkiye'de yasamis. Esi Amerikali bir Ingilizce ogretmeniymis, kendisi de bankacilik yapmis. Cocuklarinin isimleri Selin ve Altay, ikisi de Turkiye'de dogmus, Turk okullarina gitmisler. Yazlari Amerika'ya anneannelerinin yanina donduklerinde komsular "Ay Turkler gibi aksanli konusuyorlar Ingilizceyi bu cocuklar" demisler, cok guluyorum ben buna...Sen Ingilizce ogretmeni ol, insanlara dili ogretmek icin al basini bir uzak diyara git, sonra oz cocuklarin o diyarin dilini Ingilizceden iyi konussunlar, kendi ana-dillerinde aksanlari olsun. Cok hos bir hikaye bu, ironik biraz da, dusundukce cok hinzir kikirdiyorum hala.

Betsy fiziksel olarak tamamen Amerikan gorunumlu, ama gozlerinizi kapatip dinlemeye basladiginiz an bir "gurbetci" Turk oluyor adeta, bir Turk Turkiye ozlemini anlatiyor saniyorsunuz...-bir kac sozcugu telafuz ederken biraz sundurmesi disinda harika Turkce konusuyor-

Komsularimi ozluyorum, diyor. Buraya alismak zor diyor, 3 yil olmus Amerika'ya doneli.."Turkiyedeyken hep burayi ozlerdim ama meger 22 yil beni az cok bir Turk yapmaya yetmis" diyor, "Amerikada hayat cok hizli, yapay ve soguk" diyor. Bunlari oyle bir samimiyetle soyluyor ki bu guzel Amerikali kadinin Turkiye ozlemine inanmamak mumkun degil..Ve acikliyor, "ne esim ne ben donmezdik ama iste cocuklarin universite egitimleri icin, onlarin gelecekleri icin fedakarlik yapip Turkiye'den ayrildik" diyor. O an icim buruluyor.

Ah be gulum memleketim! ayni cumleyi ben de ailem de kurabiliriz, aileminki soyle olurdu sanirim "Bizim kizin hasretine dayanmak cok zor ama napalim deprem muhendisi olmak icin tutturdu ve lisansustu egitimin iyisi orada diye doldurdu bizi ve hasrete katlanmaya calisiyoruz" ..ve benimki de soyle olurdu sanirim "Kendi ulkemde hoca olabilmek icin bu memlekete gelmeliydim, ogrenmeliydim, oyle cok ogrenmeliydim ki, sikayet etmemem lazim, oyle ki yorgunluktan gozumden yaslar akarken bile agladigimi kimse bilmesindi, danismanim hakkim olani karsimda bir patron edasiyla catir catir yerken, once soylenip sonra gecer demeliydim. O kadar gururlu, o kadar kendimden emin olmaya calistim ki, aileme doktoramin bende yarattigi kalp kirikliklarina dair ilk gozyaslarimi doktorami bitirdigim gun doktum.."Zordu" diyebildim sadece..

Demek Betsy de Turkiye'den egitim icin ayrilanlardan..Cocuklar universiteye gidince geri doneceklermis Turkiye'ye, gozlerim bu noktada doluyor iste.

E tabii Turkler bes dakika arayla gulmekten aglamaya, aglamaktan gulmeye gecebilen insanlar ya, beklenen oldu ve muhabbet bu duygusal gurbetci muhabbetinden cikip biraz komiklesti.

Sonra iki ulkede yasamis butun insanlarin yasadigi, o cok iyi bilinen ikilemden sozettik. Artik ne oraya ne buraya ait olmaktan, omrunun sonuna kadar nerede olursa olsun diger ulkeyi ozleyeceginden, elimizde olsa iki ulkenin guzel yanlarindan bir hayal ulkesi yapacagimizdan..Donsek de donmesek de hep "arada" hep "kararsiz" kalacagimizdan..nelerden nelerden sozettik...

Sonra Betsy ile hayatlarimizdaki "trade-off" tan bahsettik, bir ekonomi/optimizasyon terimi aslinda (arastirma konumda hemen her gun kullandigim bir terim bu) Trade-off bir yerden kazanirken ote yandan kaybetmek..Turkcesini bulduk sonra internetten "odunlesme" diye cevrilmis. Hayatin ozu bu diye karar verdik. Birseyler kazanirken birseylerden odun vermek, Amerika'da egitim alan birisi olarak bir tuhaf oldu icim bu sozcugun Turkcesini duyunca. Kaybettiklerimize karsilik kazandiklarimiz, kazandiklarimiza karsi kaybettiklerimiz.. Gurbete adim atmis her insanin her gun yaptigi ic hesaplasmanin adi "odunlesme" ....

"Donersem evimde olacagim, ulkeme calisacagim ama hakkim MUTLAKA bir sekilde yenecek, eger donmezsem calistigimin karsiligini alacagim ama ailem, kulturum burada olmayacak"

Sonunda konu bu agir konulardan donup dolasip Tarkan'a geldi, Betsy'nin kizi Selin, Tarkan'a asikmis,
ben yine o tuhaf bilmisligimle icime dondum, ya benim niye pop yildizi bir idolum olmadi acaba ergenlikte? Duvarimda bir Einstein posteri vardi, "Matematikte kusurunuz varsa uzulmeyin diyordu Albert, benimkiler hala cok buyuk". Matematige asiktim, lisede Trigonometri ogrenirken hep gozgoze geldim Einstein'la :) Fazla kusurum yok aslinda Albert diyordum, hep 95 ya da 100 aliyorum. Yillar sonra ODTU'de tesadufen Einstein'in ugrastigi matematigi gorunce afalladim, e lisedeydim napalim malum ufkumuz o kadardi :) Ufkumuz dar, ogrenme askimiz sonsuzdu..Kanatlarimiz kirilmamisti henuz ucabiliyorduk..

Yaslandigimin resmidir konudan konuya atlamak :)
Betsy'ye donelim geri,
ikinci bulusmamizda itiraf ettik ki ilk bulusmadan sonra ikimiz de aglayarak donmusuz ofislerimize..

Benim artik cuma gunleri ogle yemegi adresim belli,
menu de az cok belli, pilaki, imambayildi, ustune de koyu bir Turk kahvesi :)
karsimda Betsy, dilimizde ve kalbimizde Turkiye..

Dogum Gunu Fotografi


Dogum gunleri benim cok onemsedigim gunler. Cocuklari sevindirme gunu de degil dogum gunleri. Insan o gun 80 yasina da giriyor olsa sabahtan aksama simartilmali, sevindirilmeli.
Inaniyorum ki dogum gunlerinin anlami yalnzca kisinin dogdugu gun olmakla sinirli degil, hayata ovgudur o gunler, gecmisi gonul rizasi ile sahiplenme, simdiyi kucaklama ve o hic bilinmez gelecege guvenmekle dolu o gunler...Herseye ragmen, "yalan" olmakla suclanan hayatin kendisine ragmen, yasamaya ovgudur dogum gunleri...

Her dogum gunu yeniden dogmaktir hayal,
bazen zordur, oyle zordur ki,
buzlar altinda kalmistir sicak umutlar,
katran karasi olmustur pembe ruyalar,

tum zorluguna ragmen, ozunde sadece guzel ve yaramaz bir yalanci cocuk olan hayati bir kez daha affedebilmektir dogum gunlerinin amaci.

kutlanan da hayatin kendisidir, baska birsey degil.


Thursday, January 11, 2007

Shakespeare- 116. Sone

Once orijinali, sonra Turkcesi :) Ceviri kime ait onu bulamadim, bilen varsa lutfen bildirsin...

Let me not to the marriage of true minds
Admit impediments. Love is not love
Which alters when it alteration finds,
Or bends with the remover to remove:
O no! it is an ever-fixed mark
That looks on tempests and is never shaken;
It is the star to every wandering bark,
Whose worth's unknown, although his height be taken.
Love's not Time's fool, though rosy lips and cheeks
Within his bending sickle's compass come:
Love alters not with his brief hours and weeks,
But bears it out even to the edge of doom.
If this be error and upon me proved,
I never writ, nor no man ever loved.

William Shakespeare

(1564 - 1616)


Gerçekten seven gönüller arasına engel giremez bence.
Değişen her duruma uyup da kendi de değişen aşka
Aşk demem ben asla;ya da,ötekinin gönlü geçince,
Kendi de hemen vazgeçmeye hazır olan kişinin aşkına!
Hayır;aşk bir deniz feneridir;dimdik durur yerinde,
Fırtınalara karşı koyar,bir an bile sarsılmaz;
Kılavuz yıldızıdır rotasından sapmış her tekneye,
Yüksekliği ölçülse de,değerini bilen olmaz.
Zamanın oyuncağı değildir aşk.Al yanaklarla dudakları
Alıp götürebilir ama Zaman,orağını savurduğunda,
Aşkı etkilemez aslında,onun kısacık saatleri, haftaları
Sonsuzluğun eşiğine dek dayanır o, Zaman karşısında.
Yanlışım varsa eğer ve kanıtlayabilen olursa bana,
Hiç yazmamışım demek ve seven olmamış bu dünyada.

Monday, January 08, 2007

Ben de mi Brutus? 28 yasima nasil girdim?

Ya simdi tamam anliyorum, butun buyuk yazarlar bu konudan birkac yuzyildir sozettiler zaten,
bir de benim yazmama ne gerek var diyecegim ama gercekten yazacaklarimi kalben hissettim ben bugun.

Ya ben nasil 28 olurum yahu? Ama..ama...

Hani ben en kucuktum? Hani siniflarda, arkadas gruplarinda, ailede hep minik kus'tum? Ama nasil 28 olabilirim ben yaaa?

Selimle konusuyorduk az once,
dedim ki "Selim, ben gercekten 28 yil yasadim mi ki acaba?"

sonra 10 yil onceyi hatirladik,
ODTU bahcesinde aksamlari almaya gelen annemle babami beklerken Selimle konusuyorduk, "bugun 18 oluyorum Selim" diyordum, inanabiliyor musun? 18 oluyorum ben! Bir kahkaha savurdu Selim, son 10 yilima taniklik etmis birisi olarak, cok icten bir kahkaha atti. Muhtemelen o da hatirladi "kucuk aysegul" yillarimi, "Aysegul ODTU'de" serisinin bas kahramanini, erkek cocugu gibi modelsiz ve pek garip kesimli kotlarimi, oduncu gomleklerimi, spor pabuclarimi, kalemle yaptigim topuzlarimi..cok suslu bir gunumde bile en cici etegimin altina giydigim abuk postallarimi..

Vah ki ne vah..18'den 28lere,
28 oluyorum bugun..

Ne arada yasadik acaba? Hangi ara?

Sakin yanlis anlasilmasin,
derdim sacimdaki iki tel ak ya da gulerken gozlerimin kirismasi degil,
derdim evlenmeden 28 olusum da degil.

benim derdim, ne vakit gecti bu gunler? bu aylar? bu yillar?

ben sectim bu hizli hayati anladim, onu da anladim da,
eskiden diyorum hani bir kitap okurduk, 1 ay anneye babaya, 2 ay en iyi arkadasa, 3 sene kalbimize anlatirdik kitabi, tekrar tekrar 66. sayfasi acilirdi kitabin, ayni cumlenin alti cizilirdi kitap orselenene dek..

simdi oyle mi? ayni gun 2 harika filme gittim gecen hafta -evet evet ayni gun, kime ne soz verdigini hatirlamazsa insan boyle oluyormus meger :) - [fimler Blood Diamond ve Babel, ikisi de sahane]

iki film de cok tesir etti ama ertesi sabah uyandigimda etkilerinden cikmistim bile,

cunku okuyacak makale, yikayacak camasir, pisecek yemekler vardi akilda..
cunku bir hayat vardi arkasindan yetismek icin deli gibi kosulacak..

oyle bir hizli hayat ki ugrunda gercek bir hayat'i kacirdigim?

haydi tamam, abartmayayim,
simdi ilk 21 yili anladim da,
son 7 yilinda ne yaptim ben bu hayatin?

yeni yerler, yeni insanlar, yeni filmler, yeni muzikler, yeni sehirler, yeni dusler, yeni uzuntuler, yeni sevincler, evet ama neredeler?

beni simdiki ben yapti girdigim butun yeni yollar, gordugum butun yeni yuzler..
beni simdiki ben yapti, iyi kotu butun gunler, hepsine mutesekkirim ama niye hersey hizli cekimde yasanmis?

bir sabah uyanip bugun 40 oldum diyecegim -diyebilirsem-

merak ediyorum, yine soracak miyim?
"haydi ilk 21 yilini anladim da son 19 yilinda ne yaptim ben bu hayatin?"

Dogum gunum kutlu olsun,
ve bir uyanis olsun bana,
cok gec olmadan...

Tuesday, January 02, 2007

Uzun aradan sonra...

Cok uzun bir aradan sonra...

yeni haberlerle geri geldim,
abim Murat'in dugunu icin Ankaradaydim Kasim ayinda,

Pittsburgh'a bir dondum pir dondum,

hem isler hem sosyal aktiviteler tam gaz devam ediyor..

bu noel tatilini pittsburghda gecirdim,
cok renkli insanlarla tanistim, cok ilginc filmler gordum..

Blood Diamond ve Babel gorulmesi gereken 2 film...
Bir de The Good Shepherd var tabii..

buyuk kararlar esigindeyim ote yandan,
biraz stresli biraz neseli bir durumdayim yani.

bir sonraki postta fotograflar koyacagim :)

sonsuz sevgilerimle,
Aysegul

Saturday, September 30, 2006

Bitirdim!!


Butun sevdiklerim,

Doktorami 21 Eylul 2006 tarihinde bitirdim, 4 yil 1 aylik bir surecti ama 400 yillik yoruldum :-)

darisi butun calisanlarin basina..

Hayatimda su ana dek yaptigim isler icinde en yorucusu, en yogunu, en hirpalayicisiydi ama bitirdigim anki sevinci dusunursek yaptigim en guzel islerden biriydi.

basladigim isi bitirebildigim icin cok sansliyim,
sonsuz tesekkurlerim oncelikle aileme, nisanlima ve tum dostlarima.

bana inandiginiz icin cok tesekkur ederim,
bazi gunler ben bile kendime inanmiyordum, ama siz hic vazgecmediniz..

doktora yapanlar, dayanin arkadaslar,
o gun cok yakin,

ama dikkat edin sonuna dogru sinanacaksiniz,
giderek zorlasacak, oyle bir gun gelecek ki yuruyup gitmek, arkaniza bakmamak uzere birakmak isteyeceksiniz..

iste o an sakin vazgecmeyin,
tam o anda basarmaya o kadar yakinsiniz ki..

guzel dileklerim ve sonsuz dualarim sizinle..

Saturday, September 23, 2006

Ramazan geldi hosgeldi..

Hepinizin Ramazan'i mubarek olsun.

Turkiyedekiler, lutfen yerimize de yiyin ince ramazan pidelerini:

ama pide lavas gibi incecik ve yer yer kabarmis ve cok kizarmis olacak ve uzerine
beyaz peynir, zeytin ve istenirse azicik da yas nane konacak, bunlar esliginde bir
bardak cayla acilacak oruc..

bazen 4 pide alinacak fazla fazla, iftarda ikisi yenip ikisi naylon posette
unutulacak, unutan yiyecek lafi anneden..

sahurda kahvaltilik yenecek, sonra yatilacak ama bir turlu uyunamayacak dolu
mideyle, sabaha karsi yataktan uykusuz cikip ise/okula gidilecek ama en guzel
uykusuzluklardan olacak sahur uykusuzluklari.

sonra bir aksam iftar icin arkadaslarla bulusulacak en yakin manticida,
-benim gibi- gozu hic doymayanlar 1.5 manti soyleyecek :-)
bol sumak, nane ve pul biber ekilecek.

ilk 15 gun cok kolay ve guzelken, son 15 gunde bunye azicik tepki verecek, "Allah
gunah yazmasin ama zordur yavrum bu Ramazanin ikinci yarisi" diyecek anne babalar,
komsu teyzeler..

sonrasi malum: Bayram gelecek..

aylardan bir ay, gunlerden bir gun ben de geri donup bir bayram sabahi evde uyanacagim,
yillardan sonra...

uzun suren gergin bir uyku olacak hersey,
insallah birgun uyanacagim.

ve mutlu olacagim bir kucuk pidecinin onunde beklerken, cocuklar gibi,
mutlulugumu her zamanki gibi biraz da abartacagim,
o kadar ki siniri bozulacak beni gorenlerin :-)

herkes deli derken umursamayacagim,
umursadigim yillara aciyacagim,

tatli-kacik yasli bir teyze olmus olacagim o zaman artik,
genc guvensizliklerim yerini kendinden emin kirisiklara birakmis olacak..

sizlere arada bir mail atacagim, yazacagim da yazacagim yine boyle.

inaniyorum ki butun kalbimle, birgun cok mutlu olacagim.

inaniyorum ki, hepimiz birgun coooo..k mutlu olacagiz.
kac Ramazan sonra bilemiyorum ama gonulden inaniyorum..

hayirli Ramazanlar.

Tuesday, September 05, 2006

melekler seninle olsun...

Ercumentle, birbirimize ettigimiz en guzel duaymis meger:

"melekler hep seninle olsun"

Benim son melegimin adi Evsen.

Hayatimiza onlarca insan aliriz, bir kismi daha en basindan belli eder kiymet vermeyecegini, ama birakmayiz ki bu kiymet bilmezler gitsinler, kendimizi sonu gelmez dertlere sokariz, aliniriz, kiriliriz, uzuluruz...
sonunda bir avuc kalp kirigi kalir bize.

bir de digerleri vardir,
ne zaman nereden geldiklerini hatirlayamayiz,
anlayamayiz da cogu zaman..

ne zaman onyargilarimizi gecmis, ne zaman gunluk hayatimiza girmislerdir?

boyle sessiz sakin usulca hayatimiza gelir,
sessizlikte ses,
gucsuzlukte guc,
yalnizlikta destek oluverirler..

en mutsuz gunumuzde kapimiza birakilmis not,
aglamakli sabahimizda kucagimizda bir buket cicek,
yorgun aksamimizda bir tatlu huzur olurverirler..

bu melekler nereden gelirler?

son melegimin adi Evsen,
sevgili melek, bu yazidan haberin bile yok..

bana cok ozledigim o tatli kiz-kiza arkadasliklari tekrar hatirlattigin icin cok sagol..

en guzel duamizmis meger, duyulmus.

melekler sizinle olsun..

ozlersin

evet zaten hep uzaktasindir, her an ozlersin ama bazen daha bir cok ozlersin..

birden vurur boyle ozlem insani,
cogu zaman da beklenmedik bir anda gelir ki sen hazirlanamayasin,
duygular bazen sasirtir bizi, cunku bilirler ki kendileri de kandirilabilir, ama yalnizca bir sureligine..

cok cok ozlersin uzaklari, uzaklardaki herkesi,
telefon yetmez, fotograflar cansiz..

ustune once bir bardak cay icersin, gecmez..
bir yuruyuse cikarsin, cok uzun degil,
hem isler var bekleyen, hem de hava hep erken bozar bu sehirde..
yurursun yurursun gecmez..
dayanamaz, bir cikolata yersin, gecmez..

bir tanidik ses duyarsin depresir..

bazen cok cok ozlersin,
ne yapsan ne etsen gecmez.

dua edersin guzel gunler cabuk gelsin diye.
uzaklar yakin olsun diye..

ulken bu kadar calismis oldugun icin azicik senin kiymetini bilsin diye,
yazik ki bilmez..
kadrolar gelmez..

ulkenin en buyuk problemlerinden birini (deprem) cozebilmek icin minicik, ufacik, agirbasli bir anahtar vardir elinde,
denemek istersin..
dogru kapiya yaklastirmazlar bile seni..
anahtarina bakar kalirsin..

bu ozlem, bu karamsarlik bazen geldi mi boyle hic gitmez..

dua edersin, hayal kurarsin,
bir cikolata, bir cay daha..

Sunday, July 30, 2006

"Ey Israil, utan kendinden!! Hepsi Anne Frank bunlarin!"

Anne Frank'in Hatira Defteri'ni okudugumda 12 yasindaydim...
Bir cirpida okumustum,
gunlerce etkisinden kurtulamamistim.

Nazi zulmunden kacip bir siginakta aylarca gun yuzu gormeden saklanan kucuk Yahudi kizi Anne Frank'i anlatiyordu kitap..Sonunda bir kampa goturuluyordu Anne Frank, ve yillar sonra babasi kizinin o siginakta yazdiklarini kitap haline getiriyordu,
butun dunya aglamisti kucuk kizin o hayat ve olum arasinda, her an bir bomba korkusuyla yasadiklarina,

aglamistik, aglamistik..

Sonra filmler geldi, Sobibor'dan kacis, Hayat Guzeldir, Pianist..

Bu filmlerle, Yahudilere yapilmis zulumleri ezberledik, acilarini acimiz bildik..

Ah Israil, biz senin her zaman her yerde aci cekmis insanlarina hep aglamistik..

Meselenin dinler farki olmadigini, ayni Allah'a inandigimizi, Allahin her dinde "sucsuzu, cocugu, zayifi sakin incitme!" emri verdigini biliyorduk.

Mesele din degil hep politikti,
dinler insanlari daha iyiye ulastirmak icin indirilmistir, cocuk katilleri yaratmak icin degil..

mesele hep politikti ama insanlarin en hassas yerinden, dini inanclarindan yakaliyordu maskelenmis politikalar..

Israil ben senin nedensiz oldurulmenin acisini en iyi bilen sanmistim,
Israil ben senin Anne Frank'ina gunlerce aglamistim,
Israil ben seni cocuk katliaminin acisini en iyi bilen sanmistim..

yanilmisim ki ne yanilmisim..

oldurmenin savunmasi yok,
olamaz..

Allahin alacagi cani sen alirsan kendi kendini lanetlersin Israil,

Israil seni artik hic sevmiyorum ve sana artik hic acimiyorum: BITTI,

sana beddua etmiyorum ama dualarin en buyugunu ediyorum:

hayrini da serrini de Allahtan bulasin.

Oldurdugun o masum musluman cocuklar melek oldular,
sen derdine yan Israil!

Monday, July 03, 2006

Doktorayi bitirirken...

Meger bu illetin basi degil, hatta ortasi da degil sonuymus insani olduren..
Meger insan en sevdigi islerden haftalarca aylarca uzak kalabilirmis bu tezi yazarken..

Meger zormus bu isin sonu gercekten..

doktora yapanlar, sakin aldanmayin, islerinizi yaptiginiz o evreler en tatli zamanlar,
asil olay meger bitirmeye calismaktaymis..

master tezi yazmakla da koseden bucaktan alakasi yokmus...

zormus :)

hayata tekrar donene kadar sizi cok sevdigimi unutmayin,
ve cok ozledigimi..

sizi ve yazmayi..

Wednesday, May 10, 2006

Gelmis gecmis en yetenekli Bengal'li sair Tagore'dan

Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi.

Düşünüyorum da,
Sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,
Naif yönlerimizin keşfedilmesi,
Cesaretsizliğimizin anlaşılması,
Korkularımızın paylaşılması
Sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.
Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız.
Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden. Deniz minareleri, midyeler.
Kirpiler ve kaplumbağalar gibi.
Sahi koruyor mu bizi çatlamamış sert kabuk?
Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
Yoksa zarar mi veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize?
Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?
Duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?
Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak.
Ne çıkar ateşböceği sansalar beni.?
Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin
O uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz?
Güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi,
Korkaklığımı, sevgi isteğimi
En insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem
Bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup
Bir kuş gibi uçacağım özgürce.
Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım
karşımdakine.
O da çözülecek belki.
Samimi ve güvenliksiz, silahız biriyle göz göze gelince.
Oysa bir görebilsek bunu.
Kalmadı böyle insanlar demesek.
Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.
Kırılmaktan korkmasak. Yaralansak.
Ne olur bir darbe daha alsak.
Yeniden açsak kendimizi, atabilsek kabuğu.
Denesek.
Risk alsak.
Yanılsak.
Fark etmez.
Tekrar, tekrar bıkmadan denesek.
Ve kucaklaşsak yeniden.
Tıpkı eskisi gibi.
Ne olduğunu anlayamadığımız o 15 yıldan öncesi gibi.
O zaman fark edeceğiz.
Ne kadar özlediğimizi birbirimizi.
Neler biriktirdiğimizi,
kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.
Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.
Vakit az, paylaşmak, sarılmak için.
Yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.
Yüreği daha fazla küstürmemek lazım.
Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan.
Ve koşullar bir türlü düzelmeyen.
Sevgiye çok ihtiyacımız var.
Ufukta kara bir kış görünüyor.
Ancak birbirimize sokularak atlatırız o günleri.
Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı.
Kurtulun bu yükten. Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.
Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.
Hem hepimiz bir yıldızız.
Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi.

Rabindranath Tagore

Sunday, April 23, 2006

San Francisco Sokaklari (3 yil gecikmeyle yine ayni sehre sevgiyle)

Bazi sehirler guzeldir. Kimseye ait olmayan sehirlerdir bunlar. Belki de tam o ait olmama durumu yuzunden duru, bozulmamis, somurulmemis, sahipsiz ve herkesin durur bu sehirler. Hem kimsenin hem herkesindir onlar. Her giden, her goren kalbinden bir minicik parca birakir bu sehirlere.

Bu guzel sehirler, sarkilar, siirler yazdirirlar kendilerine...Cok guzel, cok alimli ve magrur kadinlar gibidirler biraz da. Ne kadar cok severseniz o kadar guzellesirler ama asiklariyla aralarinda hep gorunmez bir mesafe birakirlar. Iki ruh arasindaki bu kisacik mesafe asigi cildirtirken aski olumsuzlestirir; askin bitip gitmesine, olaganlasmasina, sikca oldugu uzere yerini sahiplenme duygusuna birakmasina engel olur..San Francisco bana hep oyle biraz mesafeli gelmistir, tipki Istanbul gibi.

San Francisco da (tipki sehr-i Istanbul gibi) cok guzel. Aslina bakarsaniz her gittigimde Istanbul'a ait birseyler goruyorum, ya ben Turkiyeyi cok ozledim ya iki sehrin gercekten benzerlikleri var..(Zaten bu ara tanidigim her yeni insani da eskilerden birisine benzetiyorum, bu gibi huylara yaslilik alameti derler ya neyse)

Nisan 18; 1906 San Francisco depreminin 100. yildonumuydu. Bu nedenle deprem bilimi, muhendisligi ve risk analizi ile ilgili karma bir deprem konferansi duzenlendi San Francisco'da..Konferans cok yogun gecti, gecmis, simdi ve gelecege yonelik planlarla doluydu, cok konusuldu.

San Francisco hakkinda turistik/tanitici bir yazi okumak isteyenler google'a basvurabilirler. Okudugunuz bu yazi ise sehrin nacizane bana hissettirdikleriyle ilgili..

Unlu kopruleri nedeniyle surekli yogun bir vedalasma ve kavusma hissiyati var bu sehirde. Dunyanin -Venedik'ten sonra- ikinci kopru cenneti Pittsburgh'da yasayan birisi olarak bu his bana o kadar tanidik ki. Bir anlik sevinci izleyen huzun ve tam huzunlenmisken aniden bir sevinc dalgasi...Biliyorum, hepsi kopruler yuzunden..Bizi kavusturan, bizi ayiran, bizi sasirtan hep bu kopruler..Dost musunuz dusman misiniz?

Her kose basinda bir evsizle icimi burkan, "en azindan cok soguk degil" diye dusundugum, esen ani bir ruzgarla "buz gibiii" dedigim bir sehir burasi.

Titresimlerin sehri...Titresim senaryolarinin, palavralar, politika ve bilimsel gercekler arasinda yolunu bulmaya calistigi sehir. Tipki Istanbul gibi. Bazi guzel sehirlerin kaderinde hep bir yer kirigi vardir, bu kirik binlerce hayati bir anda boydan boya kesip atar. Geriye titresim kayitlari, toz yiginlari, tutulmamis sozler, bir kac akilli insanin cabasi ve bir de yeniden baslamaya alismis halkin gucu ve umudu kalir, kalirsa...Zamanla "past data" adini alacak olan o titresim kayitlari iclerinde biraz feryat barindirir her zaman. Deprem arastirma merkezleri bize depremin buyuklugunu soylerken biraz da kalplerin huznunu soyler aslinda. Bina yiginlari ve karlar altinda kalmis bir kedi gormustum 1992 Erzincan depreminde, yani basinda da oturup aglayan kocaman siyah gozlu kucuk bir kiz. Henuz baska neleri, kimleri kaybettiginin farkinda olmayan, icli icli kedisine aglayan kucuk bir kiz...Hala deprem deyince aklima ilk olarak ruhsuz titresim kayitlari degil, o kucuk kiz gelir. (Kimbilir simdi nerdesin kucuk Erzincanli?)

San Francisco, benim Pittsburgh'dan sonra Amerika'da gordugum ilk sehirdi, sonralari diger buyuk sehirleri gorunce San Francisco'nun ne kadar guzel bir kent oldugunu daha iyi anladim. Donuslerim hep parcali (ve gri) bulutlu Pittsburgh'a olsa da, hep gunesli ayrildim ben o sehirden..

Ilk gittigimde cay ictigim bir kafe vardi, sahibi cok konuskan bir Iranliydi. Son gidisimde tesadufen ayni kafeye girip de "heyy! ben burayi biliyorum, sen de tahranlisin" diyince, Amerika'da ilk "sirketten ikram" cayimi ictim Eceyle :)

Hayatin buyusu sanirim bizi hep ayni yollara cikarmasinda, baska insanlar olmaya, baska hayatlar yasamaya calissak da, bizi hep kendimize dondurmesinde..

Hayatin buyusu butun sehirlerden butun ruhlardan gecip yine kendimize varisimizda.

Arada guzel sehirlerde soluklansak da sonunda hep kendi kalemize donusumuzde belki de..

Bu guzel dongusel buyunun bir parcasiyiz, kalemizde mutlu olabildigimiz surece...

Tuesday, April 04, 2006

Vedalar ve Kavusmalar




Resim1: Semiha ve Aysun
Resim2: Aysun ve Aysegul

Aysun bu sabah 11 itibariyle Amerika'daki 6 yillik macerasini bir anlamda bitirerek Turkiye'ye geri dondu.

Aysuncum, su an Atlantik'i geciyorsun, neler dusundugunu bilmek isterdim. Bundan 6 yil once ters yonde hic bilmedigin bir ulkeye gelirken dusunduklerinden farkli seylerdir eminim.

Esra'nin yazdigi gibi acaba hep baska hayatlar yasamak isterken, hep baska insanlar olmak isterken, yine ayni kisi miyiz? hep ayni yerde miyiz? insan dunyayi donuyor ama hep kendine mi geri geliyor? aradigimiz kendimizdeyse, Kavafis'in dedigi gibi "Bundan baska bir sehir yok" mu acaba..Butun sehirler ayni mi?

******

Adamin birisi Bati'dan cok sikilmis, Dogu'ya gidiyorum diye yola cikmis. Gittigi her yere bir sure sonra alisip, Daha Dogu'ya diye ilerliyormus...Yillar sonra gunun birinde bakmis ki basladigi yerde, cok Dogu onu Batiya getirmis meger yeniden...

******

Uzun lafin kisasi, prenses sen yine yaptin yapacagini, sen yine gittin.

Sen bizi hep yoksun birakiyorsun zaten! 2000 yilinin Temmuz ayinda Amerika'ya gidiyorsun diye gozu yasliydik, atladik geldik arkandan, simdi Turkiye'ye dondun, yine mahsun kaldik. Seviniyoruz senin adina, ne kadar guzel bir hayat bekler simdi seni!

Aysun, ayni buraya geldigimizde oldugu gibi Turkiye'ye yeniden alismak da zaman alacak, sakin unutma, ama zor da olsa her baslangic guzeldir, guzel olmalidir,
oyle olmasa niye baslayalim ki?

Her gun de oyle..Ne demistik? Siradan gunlerin icindeki minik sevincler icin yasayacagiz, dunyevi islerle, asklarla oyalanacagiz, nice sinavlardan gectikten sonra sonunda asklarin en buyugune, sevgilerin en gercegine kavusacagiz. O gune kadar da dokundugumuz herseyde bir iz birakacagiz -insallah cok guzel izler-

Haydi gorelim seni Aysun, Istanbul simdi kollarini acmis seni bekliyor. Sen de simsiki saril ona olur mu?

Arkandan bakarken, Semihayla ben senin yerinde olmak icin neler verirdik, onu dusunduk!

Bizim icin de lahmacun ve iskender yemeyi unutma,
ama kimseye gostermeden bir arka sokakta mesela,

-sakin agzindan da kacirma, karizma dagilmasin! kimileri bizi hala sebze-sever saniyorlar cunku :)))) O ESKIDENDIIII!!! -

Seni cok seviyoruz,
Yolun acik olsun...

-Meral Teyze gozunuz aydin olsun-

Aysegul

Sunday, April 02, 2006

V for Vendetta

Dun aksam izledik...

Iste Matrix'in yapimcilarindan bir deha harikasi daha.

Ilk filmi Leon'da oldugu gibi Natalie Portman yine muhtesem...Natalie'nin yaninda yine bir "iyi niyetli" kotu, yien bir yufka yurekli katil,

yine "Ameller niyetlere gore degerlendirilir" e ovgu...

Iyi ve kotu kavramlarini bir kere daha sorgulatan, her karesinden dusunduren, beynimi kimbilir daha ne kadar cok mesgul edecek milyonlarca soru sorduran bir film daha.

Uzerinde ayrintili yazmak/konusmak icin filmi 2 kere daha izlemek isterim, butun ayrintilari yakalayabilmek icin. Basite indirgenecek bir film degil cunku.

Filmde unutulmayacak bir cok satir var,

ama en guzeli, benim icime en dokunani:

Eve'nin (Natalie Portman) yagmur yagarken su damlalarina bakip "God is in the rain" (Tanri yagmurdadir) deyisi ve ellerini dua eder gibi havaya kaldirisi...(Tamamen Islamiyetteki bereket ve temizlik ve Allah heryerdedir inancina bir ovguydu)

Matrix'in sonunda Neo iki elini yana acarak Hac olusturmustu. Aglamistik.

Bu filmde ise Eve (Havva) yagmurda iki elini havaya kaldirdi. Yine agladik. Bu sefer daha bir anlayarak agladik, hissederek agladik...

Sevgili yapimci kardesler, elinize saglik.

ve..Hosgeldiniz.

Monday, March 20, 2006

BUGUN COK GUZEL BIRGUN...murat ve ebru evleniyor, ozlem bay bir yas daha buyuyor ama hic yaslanmiyor, veee..dunya siir gunu...

simdi...nerden baslasam nasil anlatsam?
bugun cok cok cok guzel birgun...3 guzel olay bir arada...

1. BUGUN ABIM MURAT EVLENIYOOOORRR!!

peki ben burada ne yapiyorum? hic o konuya girmeyelim, aglamayayim simdi..

dugun gunu degilse de resmi nikah gunu bugun,
canim muratim ve ebrum, nam-i diger Murbo & Trinity bugun evleniyor!!

Allah mesut etsin, bir yastikta kocatsin, omur boyu bir arada mutlu yasatsin...
cok cok cok mutluyum onlar adina,
canlarim benim!

2. BUGUN 17 YILLIK DOSTUM OZLEM BAY'IN DOGUM GUNUUUU!!!

ozlemcim,

seni anlatmak istedigimde aklima hep ilk tanistigimiz gun geliyor..
bir de yillar sonra ODTU'de karsilastigimiz gun...
bir de bahar senliklerinde yaptigin espriler uzerine benim gulme krizlerim..
bir de bana sectigin parfum, yillardir degistirmedigim...
bir de sizin evde bir kutu cikolatayi bitirdigimiz gun...
bir de murathan mungandan bashsederken costugumuz happy days gunleri...
bir de telefonda "valla o arayan kizlar bizler degildik" krizleri...

bir de..bir de..milyonlarca sey!!

ama hepsinin ozunde tabii bir de bizi bir turlu birbirimizden ayiramayan, koparmayan o guzelim EVRENSEL PLAN :)

dokundugun herseyde biraz parfum kokusu, bir sen kahkaha, bir cam boncuk biraktin ozlemcim...

tanidigin herkeste o guzel kocaman kalbinin bir parcasi kaldi biliyorum...bizler senin guzel kalbinle guzellestik...seninle daha CANDAN bir insan olduk hepimiz, daha candan, daha samimi, daha gercek...

HEP BOYLE KALMAN DILEGIMLE, HEP OZLEM OLMAN DILEGIMLE...

1989'da Ari Kolejinin bahcesinde tanidigim o mavis gozlu kucuk kizsin sen benim icin,
hep oyle kaldin,
hep oyle kalacaksin...

sana en sevdigimiz sairin bir siiri ve ayni zamanda birlikte bagira bagira soyledigimiz bir sarki olmus en guzel sozleri armagan ediyorum dogum gununde: biz de yillardan, yollardan sonra hala ve hep yanyana olacagiz, SOZ!!

Fırtına

Bak işte yaklaşıyor fırtına
Bak yine yükseliyor dalgalar
Yollardan sonra
Yıllardan sonra
Şarkılar söylüyor çocuklar
Yollardan sonra
Yıllardan sonra
Yeniden yanyana onlar

Ne geçmiş tükendi
Ne yarınlar
Hayat yeniler bizleri
Geçse de yolumuz bozkırlardan
Denizlere çıkar sokaklar

Murathan Mungan


3. VE BUGUN DUNYA SIIR GUNUUUU!!

yasasin sairler! yasasin ozanlar! yasasin sozcukleriyle bizi buyuleyen butun insanlar!
butun o soz buyuculeri, laf ebeleri, canim sairler, saireler!!

kiminizi sagcilikla, kiminizi solculukla sucladik,
surduk, kizdik, dedikodunuzu yaptik...

siirlerinizi bilmedik ama hayatlariniz hakkinda nutuk atip durduk!!

anlamadik..

eninde sonunda pit pit atan bir minik sirca kalp vardi yureklerinizde,
herkesin hissettigini herkesten guzel anlatabilen o guzelim kalpler..kimi zaman parasizliktan acidi, kimi zaman anlasilmamaktan..

ha Turk'tunuz ha Latin Amerikali..
hangi dilde yazarsaniz yazin, biz belki de hic anlamadik sizleri ey sairler..

sevgi sevgiydi,
sagda da solda da..Afrika'da da, Asya'da da...

o yuzden diyorum ki kitap raflarinda yanyana durmali Necip Fazil ve Nazim Hikmet,
o yuzden gulup gecmeli "sizin kusak politikadan anlamiyor" diyenlere...

saskin bakislar altinda dudak bukenlere gulup gecmeli , gulmeli bize "farkli" yi ogretmeye calisanlara,

yurekten bilmeli ki "farkli" diye birsey yok,
insan kalbi her yerde, hep AYNI...

En guzel siir diye birsey yok benim icin, hepsi o kadar guzel ki..
yine de bugun Pablo Neruda'nin o cok iyi bilinen dizeleriyle birakiyorum sizleri,
ispanyolca ogrenmeye karar vermeme neden olan siiri..

DUNYA SIIR GUNUNUZ KUTLU OLSUN...

********

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim

Şöyle diyebilirim : 'Gece yıldızlardaydı
Ve yıldızlar, maviydi, uzaklarda üşürler'

Gökte gece yelinin söylediği türküler

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Hem sevdim, hem sevildim, ya da o böyle söyler

Bu gece gibi miydi kucağıma aldığım
Öptüm onu öptüm de üstümde sonsuz gökler

Hem sevdim, hem sevildim, ya da ben böyle derim
Sevmeden durulmayan iri, durgun bakışlı gözler

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Duymak yitirdiğimi, ah daha neler neler

Geceyi duymak, onsuz daha ulu geceyi
Çimenlere düşen çiy yazdığım bu dizeler

Sevgim onu alakoymaya yetmediyse ne çıkar
Ve o benimle değil, yıldızlıdır geceler

Yürek zor katlanıyor onu yitirmelere
Bakışlar sanki onu bana getirecekler

Böyle gecelerdeydi ağaçlar beyaz olur
Artık ne ben öyleyim ne de eski geceler

Sesim ara rüzgarı ona ulaşmak için
Şimdi sevmiyorum ya, eskidendi sevmeler

Şimdi kimbilir kimin benim olduğu gibi
Sesi, aydınlık teni, sonsuz uzayan gözler

Sevmiyorum doğrudur, yürek bu hala sever
Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer

Bu gece gibi miydi kollarıma almıştım
Yüreğimde bir burgu ah onu yitirmeler

Budur bana verdiği acıların en sonu
Sondur bu onun için yazacağım dizeler

Pablo Neruda

Friday, March 17, 2006

Gec Kalmis Bir Yazi: Dunya Kadinlar Gunu...

Kabul ediyorum, gec kaldim!!

Bir turlu oturup yazamadim,
once hangi dilde yazayim diye dusundum durdum (tabii ki butun kadin dostlarim Turkce bilmiyor :)
sonra kimlere gondereyim derken...
ayin 17 si oldu..

Canim kadinlar (kizlar, kadinlar, anneler, ablalar, teyzeler, halalar, komsu teyzeler, arkadaslar, gelinler, kuzenler, babaanneler, anneanneler, tanidigim ve sevdigim butun kadinlara iste :)

Iyi ki varsiniz hepiniz canim kadinlar!
Kiminiz ailemsiniz, kiminiz dostlarim, kiminiz bana aile gibi yakin arkadaslar..
Kiminizi uzun zamandir arayamadim, kiminiz kizginsiniz belki bana, kiminiz kirgin..
Kiminizle bes dakika once konustum henuz,
Kiminiz var ki yillardir bes dakika bile ayiramadim...

Kiminiz kalbimi en umulmadik anda kirdi,
Kiminizi ben cok uzdum buzdan sozlerimle...
Kimimiz ozur dilemeyi hic bilemedik..

Kiminiz oylesine bir arkadasken simdi canimizin parcasi oldu..

Oyle ya da boyle...

Bahanemiz olsun, olmasin, yaziya devam...bu yazi hepimiz icin..

Su an cogunuzdan oyle ya da boyle uzaktayim,
ustume kendi kendime yukledigim bir gorevin tamamlanma asamalarindayim,
bir yandan calismalarin yogunlugu, bir yandan kendi basima cikardigim isler derken bildiginiz "aysegul hep mesgul" halleriyle kosturup duruyorum...

Bazi insanlar, bos kalamazlarmis, sonra da sikayet ederlermis ne cok isim var diye, bakiniz burada bir somut ornek var karsinizda :)

Tum bu ozur faslindan sonra..gelelim yaziya:

Canim kadinlar,
sizlere "yasasin kadinlar, catlasin erkekler!" tadinda bir yazi yazmak istemiyorum...Zaten yakin arkadaslarinin arasinda cok sayida erkek olan bir insanin yazacagi samimi bir yazi olmaz bu..

Hem erkekler de catlamasin yahu,
dunya onlarla guzel,
onlar da yasasin,
yasasin babalarimiz, kardeslerimiz, kuzenlerimiz, arkadasimiz, sevdigimiz, nisanlimiz, esimiz...
Bazen her birisi bizi ayri ayri delirtse de onlar olmasa en buyuk mutluluklarimiz hep eksik kalirdi dusunsenize..

Kadinlarin ihlal edilen sosyal haklari uzerine bir nutuk da atmayacagim, gerci o en buyuk zevkim ama bugun degil..

Peki ben size ne yazacagim?

Benim bugun yazacagim, mutluluklarimiz uzerine birkac satir...

Gercek mutluluklarimiz uzerine...

Kendimden orneklerle..
Canim kadinlar,
benim en mutlu, en huzurlu hissettigim anlar genelde cok buyuk olaylarin, cok onemli gunlerin icinde olmuyor, cok denedim, biliyorum..

mutluluklarim, ani kucuk sevinclerim, hep bir yerlerinde sakli yogun yorucu baygin gunlerimin...

kisin ortasinda bahardan kalma bir yarim gun mesela,
paylasmaktan cekinmedigim bir gunun sonunda 1+1 in 2 degil 11 etmesi..
hic beklemedigim bir anda, uzaklardan bir kisacik mail,
en yogun gunumde birinin dogum gunumu yanlis hatirlayip aylar sonra minicik bir paket birakmasi masama,
sikayet ederek toz aldigim o gun, bilmem kac yil once okudugum ve unuttugum o guzel kitabin birden elimden dusmesi, acilan 46. sayfa ve altini 18 yasimin heyecaniyla cizdigim mukemmel satirlar,
ya da...
radyoyu oylesine actigim bir anda Frank Sinatra'nin guzel sesi ve en sevdigim sozleri "My Way" sarkisinin...
bazen de..demledigim caydan bir yudum aldigimda aklima gelen Erzincan piknikleri...
ODTU gunleri, Bahcelievler sokaklari..neler neler...

mutlulugun bir gizi, gizemi varsa eger,
ve o gizi cozmeye herkes kadar yaklasabilmissem sudur giz: mutlulugun bir surec olmadigi ve gunluk hayatlarimizin arasina serpistirilmis oldugu...

mutlulugun bir gizi, gizemi varsa eger,
ve o gizi cozmeye -herkes kadar- yaklasabilmissem sudur belki de: mutlulugun bir
surec olmadigi ve gunluk hayatlarimizin arasina bol bol ve minik minik
serpistirilmis oldugu...

tumuyle mutlu & dertsiz olabilecegimiz gunlerin bos(!) hayalini kurarken minik
mucizelere kor olmasak,
hep daha sonrayi dusunurken simdideki kucuk buyuleri kacirmasak..

olagan olan herseyi olaganustu yapabilsek bir dokunusla,
bir bakisla, bir gulusle..
kimse icin degil sadece kendimiz icin...

yanyana durabilsek, birbirimizin sevincine ortak olabilsek,
samimice paylasabilsek,
hepimiz 1'iz kendi kendimize...

bir yorgunluk animizda dostumuzun en buyuk sevincinden 1 cikarip onu 0
yapmasak..aksine sevincine eklensek..
1+1 olsak, hatta 2 bile olmasak, 11 olsak...

mutlu oldukca paylassak, paylastikca mutlu olsak...

gecmis kadinlar gunumuz ve her gunumuz kutlu olsun,
canim kadinlar!

Friday, March 03, 2006

Garantiye Aldiklarimiz

Ingilizce'de bir deyim var, "to take something or someone for granted". Tam olarak Turkce'ye cevirirsek: herhangi bir nesnenin ya da bir insanin her an elimizin altinda oldugunu varsaymak, ona sahip oldugumuz icin ne kadar sansli oldugumuzu unutmak...

Turkce'de boyle bir deyim var mi bilmiyorum. Bence olmali..cunku hepimizin hayatinda "nasilsa bana kizmaz, bana kirilmaz" dedigimiz ve kimbilir kac defa derinden yaraladigimiz, ama sonunda tekrar affedildigimiz kac insan var..

"Garantiye Aldigimiz" bu insanlar, hep bizi en cok sevenler oluyor genellikle. Bize kiyamayanlar, hep affedenler. Bizi cok sevdiklerinden emin olmasak zaten o kadar uzmeyi goze alamayiz o kisileri, dusunsenize kotu gecen gunun ardindan ofkemiz, yorgunlugumuz hep garantiye aldigimiz kisilerden cikar. Kimi zaman onlari da kizdirmayi basaririz, bazen bize gunlerce somurturlar ama en sonunda cezasini tamamlamis simarik cocuk edasiyla yine affediliriz, yine affederler..

bu dongu boylece surer gider: araya mesafe, geri dondurulemez kalp kirikliklari ya da olum girene dek...

ben artik kimseyi garantiye almak istemiyorum,
kimsenin kalbini kirmak istemiyorum, ozellikle en sevdiklerimin,
kimsenin benim varligimi ya da dostlugumu garantiye almasini da istemiyorum..

cunku bu hayatta fazladan bir gun bile kimseye soz verilmemis..
Yasayacagimiz kadarini yasayip gidecegiz..
Geriye de anilar kalacak yalnizca..

Her insan, hayatimizin herhangi bir doneminde taniyabilecegimiz, sevebilecegimiz her insan, bize verilmis bir emanet gibi..cok iyi bakmali sevgilere, cok ozenli olmali..

ne kadar az kalp kirarsak o kadar iyi...

Tuesday, February 28, 2006

Disney On Ice ve Guzelim Cocuklugum

Gectigimiz cumartesi aksami Semiha ve ben son anda bilet bulunca Disney On Ice gosterisine gittik. (biletler icin Burcu Hocaya ve Mehmet Abiye cok tesekkurler) Turkiye'ye geldiginde gidememistim ama Tv'den izledigimde, ki sanirim universitedeydim, bayilmistim. O kostumler, o muzikler, buz uzerinde o agir kostumlerle yapilan o zarif danslar...

Bu sefer yakindan, ozellikle en on siradan izlerken ne kadar sansli bir cocuk oldugumu dusundum. Cocukken babamin bize aldigi Walt Disney ansiklopedisi geldi aklima. 12 ciltlik bir cocuk ansiklopedisiydi, icinde o kadar cok bilgi vardi ki. Okuldan donup, kahverengi kanapemize dumduz yatip ansiklopedi okudugum yillarda favorim o ansiklopedinin 5. cildiydi, cunkuuu...o cilt dunyadaki tum meshur masallardan sozediyordu. Resimlerle hem de...Keloglandan tutun Pamuk prensese, Heidi'ye kadar hepimizin bildigi, sevdigi masallar vardi.

Ben gercekten cok sansli bir cocuktum, abim de oyle. Iclerinde bir yerlerde birer cocuk saklayabilen, hayatin kendilerine verdigi turlu erken olumlere, acilara ragmen guclu ve sevgi dolu bir ailemiz, iki cocuguyla oturup saatlerce bikmadan oyun oynayan bir babamiz vardi...Bizden daha isiltili gozlerle bakardi babam oyuncaklarimiza..Butun bu oyunlar bizi once kendini yureklice ifade edebilen iki cocuk, sonra da her turlu duygularini cesurca gosterebilen iki yetiskin yapti...(Seslerimizi kaydetmisti babamiz, o zamanki halimizi hala dinler, konusmalarimizda bilgiclige hem sasirir hem guler hem aglariz)

Sonra araya okullar, dershaneler, isler ve daha neler neler girdi...Ama biz icimizdeki patlamis misir esliginde cizgi film izleme ruhunu kaybetmedik, Gencler ve Genc Kalanlar deyisindeki Genc Kalanlar olacaktik her zaman, sozumuz vardi...

Biz abimle cok sansliyiz. Ailem hep genc kaldi cunku...

Babam, annem ve halamla gecirecegimiz uzun yillar olsun istiyorum daha onumde. Onlara bir kez daha oyunlar oynatmak istiyorum, bu kez torunlariyla hem de...

Friday, February 24, 2006

Kucuk bir deneme: Ada

kucuk bir kasabada yasiyorsundur,
karsi kiyi daha bir gizemli gorunur yaz geceleri,
gulumseyerek bakarsin isiklara,
elinde cay bardagi, ayaginda eskimis ama bir turlu atmaya kiyamadigin en sevdigin
cicekli keten etegin,
karsi kiyiya bakmak iyidir ama gidesin oldugundan degil,
ara sira taketse de canina issizligi, seversin aslinda her kosesini, hatta en ciliz
agaclarini bile kasabanin.

bir yunan kizi olmalidir karsi kiyida, adali bir yunan kizi...
bilinmedik bir ada gibi gizemli olmali her hareketi,
biraz sakin, biraz davetkar...
onceleri cekingen olmali, sonra acmali yuregini tanidikca..
evet, kucuk sevimli bir yunan kizi olmali karsi adada,
senden iki sene sonra dogmus belki,
iki ay ya da..
belki yillar sonra tanisacagin,
belki de hic bir zaman...

ayni guzel yaz aksamlarinda, farkli kiyilardan ayni aya bakmis olmalisin,
benzer ic cekislerle..

evet, evet..ilk askini bir adaliya itiraf etmelisin,
parlak yildizlar altinda,
ve denizden esen ilik bir ruzgarla,
fisildamalisin seni seviyorum...seni deniz kadar seviyorum..seni ada kadar
seviyorum...seni cok seviyorum..

sozcukler en cok asikken yetmez ya insana,
hicbirsey adaliya askini anlatmaya yetmemeli...

sonunu dusunmedigin adimlar atabilmeli,
issizlik duygusunu alabildigine cikarmalisin yureginden,
issizligin sonsuzluga donustugu o an elleriniz tutusmali..

kucuk bir kasabada karsi adayi dusunerek,
ilik yaz aksamlarinda, verandada saman kagida basilmis eski Turk romanlari okuyarak
yasamalisin...elinde bir bardak cay, o gece yatili misafir olmali sizde ve yaninda
olmali o an en sevdigin halan,ablan, dayin, amcan...kim varsa yuregini ilitan..

konusmadan anlamali ne dusundugunu...

gel gor ki..
hic kucuk bir kasabada yasamamis,
bir adali kiza asik olmamissindir belki de..

ufku birer balkondan ibaret olan bir beton kulededir evin,
insanlarin birbirini tanimadigi buyuk bir sehirde dogmussundur,
kapi komsunla gun olmustur gulumsemeden gecip gitmissinizdir o cok onemli islerinize
sabahlari..

belki bir adaya doneceksindir eninde sonunda,
belki bir kasabaya,
belki kocaman bir sehre yine..

ne olursa olsun sonunda,
epi topu birkac hayal kurmak bedava..

ustelik hava birkac derece isinmis, sen de bahar havasina cok erkenden girmissen.


A.A.
23.02.2006

Saturday, February 18, 2006

Tarhana, Turlu, Nohutlu Pilav ve Dostluk

Bu ulkede herkesin en kolay sosyallesme bicimi belli: YEMEK YEMEK YEMEK...
Ilk yillarda sasirdigim ancak sonra -kolaylikla- uyum sagladigim bu aliskanlik bana aksam yemekleri esliginde edindigim dostlar, yerken yasadigim paylasimlar olarak geri dondu. Iyi de oldu!

Haftasonu bende toplandik, oyle cok gosterisli birseyler yoktu. Dedigim gibi tarhana corbasi, turlu ve nohutlu pilav esliginde dingin bir aksamdi, Hulya ve benim enerjilerimiz bile dingin aksami cilgin aksama ceviremedi :)

Wednesday, February 15, 2006

Guzelleme

Aksam Sefasi'na Guzelleme...

kalp, toprak altinda tomurcuk,
utangac gelin,
sessiz gelen firtina,
kuskun cocuk...
ve kalp canlanir birden,
yeterince su alinca,
duvak acilinca,
yagmur gurul gurul yaginca,
kalp canlanir, bir cocuk safliginda.
sen onu kustu sansan da,
gogsunde bir minik kustur,
oter bulbul misali,
dogru kisiyle, dogru yerde, dogru anda,
sonunda....

Amerika'da Otobus Terminali ve Bir Gece Yarisi Hikayesi

Bu hikaye uzundur...
Pittsburgh'un en cilgin uclusunun (A.A., H.Y. ve B.S.) son macerasidir ayni zamanda.

Oyku uzun uzun yazilacaktir ama deginmeden gecmeyelim dedim.

Ipuclari: Sevgili B.S. beyim, siz siz olun, sakin bir gece yarisi kapida kalirsaniz sehrin en cilgin kizi H.Y.'den yardim istemeyin. Tabii o arada telefonla olaya katilan masum kiz A.A. da kotu arkadaslarinin kurbani olmustur. Geceye Pittsburgh otobus terminalinde muzlu kek ve porselen fincandan cay ile baslayan uclu ilerleyen saatlerde gulmeye dayali fenaliklar gecirmistir.

Hikayeni tumu yakinda gelecek, biraz sabir.

Saturday, February 11, 2006

Sevgili Ozgun'un Dogum Gunu [Nam-i Diger: Yogurt'cugum :)]

Canim, hala burada tarih 11 Subat :) Bugun senin dogum gunun...

Zamana karsi duran arkadasligimiz icin, sadece ikimizin anlayabilecegi 13 yillik sifrelerimiz icin ve en guzel, en cocuk, en gercek anilarimda hep yanimda oldugun icin tesekkurler...

Bir de ne zaman bordo bir gece elbisesi giysem seni ariyor artik gozlerim :)

Iyi ki dogdun...Asagidaki siir sana canim:


DOSTLUK

Biz haber etmeden haberimizi alırsın,
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.

Gözümüzün dilinden anlar,
elimizin sırrını bilirsin.

Namuslu bir kitap gibi güler,
alnımızın terini silersin.

O gider, bu gider, şu gider,
dostluk, sen yanı başımızda kalırsın

Nazım Hikmet Ran

Son Siirim (Hemsehrim Sevgili Hulya'miza)

Ne arkada biraktigin sehir alir artik seni,
ne de yasadigin yer...
Uzaklar yakin,
yeniler eski olurken,
sen dogru yonu bilemez olursun.
Bir cerez yer gibi atlarken bir kitadan otekine,
Bir hayatina bakarsin,
bir de elindeki bilete...

Ait olabilenler, yasarken dolu dolu her ani,
sen istasyonlarda, yapayalniz beklerken almayi ogrenirsin,
En onemli kararlari...

Ne arkada biraktigin sehir alir artik seni,
ne de yasadigin yer...
Neye, kime ait oldugunu bilmeden savrulur durursun,
Butun sehirler sonunda hep birbirine benzer..

Subat, 11. 2006

Folklor Derslerimiz

Bugun, Pittsburgh Turk ogrenci birliginin (TASA) duzenledigi folklor derslerine basladik. Yaklasik 8 kisiydik ve cok eglenceli gecti. Antep yoresi ile basladik..
Bugun toplam 3 figur ve sahneye girisi ogrendik, bakalim daha neler ogrenecegiz?
ps: o kadar hopladik, zipladik ki...folklorculerin cogunun neden zayif olduklari da belli oldu, bugun birsey daha ogrenmis olduk :)

Friday, February 10, 2006

Son Izledigim Film ( The Safety of Objects)

Dun gece the Safety of Objects adli 2001 yapimi Amerikan filmini izledim. Rose Troche yonetmis. Enteresan bir filmdi, su cok bilindik mukemmeliyetcilik duygusu yeni bir yaklasimla islenmis. A.M. Homes'un bir oykusunden sinemaya uyarlanmis bir yapim. Bir trafik kazasi etrafinda kurulmus bir iliskiler agi anlatiliyordu. Anne rolundeki Glenn Close'un oyunculugu cok etkileyiciydi. Konuyu Aysun'a kisaca anlattigimda hemen "Avrupa filmi mi?" diye sordu; demek ki hepimiz Amerikan sinemasina olan guvenimizi az cok yitirmisiz. Genelleme yapmamak lazim ama duygularin buyutecle gosterildigi, mesajlarin da gozumuzun icine sokularak verildigi filmlerden sonra galiba bu film beni hem sevindirdi hem biraz sasirtti. 1999 yapimi Magnolia'yi animsatti bana biraz sanirim. O da gorulmesi gereken ilginc bir film.

Bu arada bugun cuma, bakalim aksami ve hafta sonunu nasil gecirecegiz? (su anda tam olarak "doktora yapmiyormusculuk" oynuyorum :)

Thursday, February 09, 2006

Merhabalar



Herkese Merhaba,

Canim Aileme, Nisanlim Ercument'ime, Gelinimiz Ebru'ya, Yeni Buyuk Aileme ve Butun Arkadaslarima,

Bu blog sizlere uzaklardayken neler yaptigima dair ufak tefek bilgiler verme amacli bir site olarak bugun itibariyle hizmete girdi. Keske bunu 3.5 yil once bu kitaya ilk adim attigimda yapsaydim ama gec olsun guc olmasin. Oncelikle hepinizi cok ozledim, hep arkada kalan olmak zordur denir, giden yeni yerlere gider denir ama oyle degil, arkada hepinizi biraktigim icin cok uzgunum ama sayili gun hep cabuk gectigi icin de umutluyum, bu da gececek!!

Hepinizi cok seviyorum...
Aysegul

PS: Yukaridaki fotograf Pittsburgh'daki Turk dostlarimla nisanim icin yaptigimiz kutlamadan bir ani, sicak evsahipligin icin cok tesekkur ederim Murat ve katildiginiz icin cok tesekkurler Semiha, Bilsay, Hulya, Hayriye, Serkan, Sevil ve Emrah...Beraber nice guzel gunlere...