Sunday, April 23, 2006

San Francisco Sokaklari (3 yil gecikmeyle yine ayni sehre sevgiyle)

Bazi sehirler guzeldir. Kimseye ait olmayan sehirlerdir bunlar. Belki de tam o ait olmama durumu yuzunden duru, bozulmamis, somurulmemis, sahipsiz ve herkesin durur bu sehirler. Hem kimsenin hem herkesindir onlar. Her giden, her goren kalbinden bir minicik parca birakir bu sehirlere.

Bu guzel sehirler, sarkilar, siirler yazdirirlar kendilerine...Cok guzel, cok alimli ve magrur kadinlar gibidirler biraz da. Ne kadar cok severseniz o kadar guzellesirler ama asiklariyla aralarinda hep gorunmez bir mesafe birakirlar. Iki ruh arasindaki bu kisacik mesafe asigi cildirtirken aski olumsuzlestirir; askin bitip gitmesine, olaganlasmasina, sikca oldugu uzere yerini sahiplenme duygusuna birakmasina engel olur..San Francisco bana hep oyle biraz mesafeli gelmistir, tipki Istanbul gibi.

San Francisco da (tipki sehr-i Istanbul gibi) cok guzel. Aslina bakarsaniz her gittigimde Istanbul'a ait birseyler goruyorum, ya ben Turkiyeyi cok ozledim ya iki sehrin gercekten benzerlikleri var..(Zaten bu ara tanidigim her yeni insani da eskilerden birisine benzetiyorum, bu gibi huylara yaslilik alameti derler ya neyse)

Nisan 18; 1906 San Francisco depreminin 100. yildonumuydu. Bu nedenle deprem bilimi, muhendisligi ve risk analizi ile ilgili karma bir deprem konferansi duzenlendi San Francisco'da..Konferans cok yogun gecti, gecmis, simdi ve gelecege yonelik planlarla doluydu, cok konusuldu.

San Francisco hakkinda turistik/tanitici bir yazi okumak isteyenler google'a basvurabilirler. Okudugunuz bu yazi ise sehrin nacizane bana hissettirdikleriyle ilgili..

Unlu kopruleri nedeniyle surekli yogun bir vedalasma ve kavusma hissiyati var bu sehirde. Dunyanin -Venedik'ten sonra- ikinci kopru cenneti Pittsburgh'da yasayan birisi olarak bu his bana o kadar tanidik ki. Bir anlik sevinci izleyen huzun ve tam huzunlenmisken aniden bir sevinc dalgasi...Biliyorum, hepsi kopruler yuzunden..Bizi kavusturan, bizi ayiran, bizi sasirtan hep bu kopruler..Dost musunuz dusman misiniz?

Her kose basinda bir evsizle icimi burkan, "en azindan cok soguk degil" diye dusundugum, esen ani bir ruzgarla "buz gibiii" dedigim bir sehir burasi.

Titresimlerin sehri...Titresim senaryolarinin, palavralar, politika ve bilimsel gercekler arasinda yolunu bulmaya calistigi sehir. Tipki Istanbul gibi. Bazi guzel sehirlerin kaderinde hep bir yer kirigi vardir, bu kirik binlerce hayati bir anda boydan boya kesip atar. Geriye titresim kayitlari, toz yiginlari, tutulmamis sozler, bir kac akilli insanin cabasi ve bir de yeniden baslamaya alismis halkin gucu ve umudu kalir, kalirsa...Zamanla "past data" adini alacak olan o titresim kayitlari iclerinde biraz feryat barindirir her zaman. Deprem arastirma merkezleri bize depremin buyuklugunu soylerken biraz da kalplerin huznunu soyler aslinda. Bina yiginlari ve karlar altinda kalmis bir kedi gormustum 1992 Erzincan depreminde, yani basinda da oturup aglayan kocaman siyah gozlu kucuk bir kiz. Henuz baska neleri, kimleri kaybettiginin farkinda olmayan, icli icli kedisine aglayan kucuk bir kiz...Hala deprem deyince aklima ilk olarak ruhsuz titresim kayitlari degil, o kucuk kiz gelir. (Kimbilir simdi nerdesin kucuk Erzincanli?)

San Francisco, benim Pittsburgh'dan sonra Amerika'da gordugum ilk sehirdi, sonralari diger buyuk sehirleri gorunce San Francisco'nun ne kadar guzel bir kent oldugunu daha iyi anladim. Donuslerim hep parcali (ve gri) bulutlu Pittsburgh'a olsa da, hep gunesli ayrildim ben o sehirden..

Ilk gittigimde cay ictigim bir kafe vardi, sahibi cok konuskan bir Iranliydi. Son gidisimde tesadufen ayni kafeye girip de "heyy! ben burayi biliyorum, sen de tahranlisin" diyince, Amerika'da ilk "sirketten ikram" cayimi ictim Eceyle :)

Hayatin buyusu sanirim bizi hep ayni yollara cikarmasinda, baska insanlar olmaya, baska hayatlar yasamaya calissak da, bizi hep kendimize dondurmesinde..

Hayatin buyusu butun sehirlerden butun ruhlardan gecip yine kendimize varisimizda.

Arada guzel sehirlerde soluklansak da sonunda hep kendi kalemize donusumuzde belki de..

Bu guzel dongusel buyunun bir parcasiyiz, kalemizde mutlu olabildigimiz surece...

Tuesday, April 04, 2006

Vedalar ve Kavusmalar




Resim1: Semiha ve Aysun
Resim2: Aysun ve Aysegul

Aysun bu sabah 11 itibariyle Amerika'daki 6 yillik macerasini bir anlamda bitirerek Turkiye'ye geri dondu.

Aysuncum, su an Atlantik'i geciyorsun, neler dusundugunu bilmek isterdim. Bundan 6 yil once ters yonde hic bilmedigin bir ulkeye gelirken dusunduklerinden farkli seylerdir eminim.

Esra'nin yazdigi gibi acaba hep baska hayatlar yasamak isterken, hep baska insanlar olmak isterken, yine ayni kisi miyiz? hep ayni yerde miyiz? insan dunyayi donuyor ama hep kendine mi geri geliyor? aradigimiz kendimizdeyse, Kavafis'in dedigi gibi "Bundan baska bir sehir yok" mu acaba..Butun sehirler ayni mi?

******

Adamin birisi Bati'dan cok sikilmis, Dogu'ya gidiyorum diye yola cikmis. Gittigi her yere bir sure sonra alisip, Daha Dogu'ya diye ilerliyormus...Yillar sonra gunun birinde bakmis ki basladigi yerde, cok Dogu onu Batiya getirmis meger yeniden...

******

Uzun lafin kisasi, prenses sen yine yaptin yapacagini, sen yine gittin.

Sen bizi hep yoksun birakiyorsun zaten! 2000 yilinin Temmuz ayinda Amerika'ya gidiyorsun diye gozu yasliydik, atladik geldik arkandan, simdi Turkiye'ye dondun, yine mahsun kaldik. Seviniyoruz senin adina, ne kadar guzel bir hayat bekler simdi seni!

Aysun, ayni buraya geldigimizde oldugu gibi Turkiye'ye yeniden alismak da zaman alacak, sakin unutma, ama zor da olsa her baslangic guzeldir, guzel olmalidir,
oyle olmasa niye baslayalim ki?

Her gun de oyle..Ne demistik? Siradan gunlerin icindeki minik sevincler icin yasayacagiz, dunyevi islerle, asklarla oyalanacagiz, nice sinavlardan gectikten sonra sonunda asklarin en buyugune, sevgilerin en gercegine kavusacagiz. O gune kadar da dokundugumuz herseyde bir iz birakacagiz -insallah cok guzel izler-

Haydi gorelim seni Aysun, Istanbul simdi kollarini acmis seni bekliyor. Sen de simsiki saril ona olur mu?

Arkandan bakarken, Semihayla ben senin yerinde olmak icin neler verirdik, onu dusunduk!

Bizim icin de lahmacun ve iskender yemeyi unutma,
ama kimseye gostermeden bir arka sokakta mesela,

-sakin agzindan da kacirma, karizma dagilmasin! kimileri bizi hala sebze-sever saniyorlar cunku :)))) O ESKIDENDIIII!!! -

Seni cok seviyoruz,
Yolun acik olsun...

-Meral Teyze gozunuz aydin olsun-

Aysegul

Sunday, April 02, 2006

V for Vendetta

Dun aksam izledik...

Iste Matrix'in yapimcilarindan bir deha harikasi daha.

Ilk filmi Leon'da oldugu gibi Natalie Portman yine muhtesem...Natalie'nin yaninda yine bir "iyi niyetli" kotu, yien bir yufka yurekli katil,

yine "Ameller niyetlere gore degerlendirilir" e ovgu...

Iyi ve kotu kavramlarini bir kere daha sorgulatan, her karesinden dusunduren, beynimi kimbilir daha ne kadar cok mesgul edecek milyonlarca soru sorduran bir film daha.

Uzerinde ayrintili yazmak/konusmak icin filmi 2 kere daha izlemek isterim, butun ayrintilari yakalayabilmek icin. Basite indirgenecek bir film degil cunku.

Filmde unutulmayacak bir cok satir var,

ama en guzeli, benim icime en dokunani:

Eve'nin (Natalie Portman) yagmur yagarken su damlalarina bakip "God is in the rain" (Tanri yagmurdadir) deyisi ve ellerini dua eder gibi havaya kaldirisi...(Tamamen Islamiyetteki bereket ve temizlik ve Allah heryerdedir inancina bir ovguydu)

Matrix'in sonunda Neo iki elini yana acarak Hac olusturmustu. Aglamistik.

Bu filmde ise Eve (Havva) yagmurda iki elini havaya kaldirdi. Yine agladik. Bu sefer daha bir anlayarak agladik, hissederek agladik...

Sevgili yapimci kardesler, elinize saglik.

ve..Hosgeldiniz.