Friday, March 03, 2006

Garantiye Aldiklarimiz

Ingilizce'de bir deyim var, "to take something or someone for granted". Tam olarak Turkce'ye cevirirsek: herhangi bir nesnenin ya da bir insanin her an elimizin altinda oldugunu varsaymak, ona sahip oldugumuz icin ne kadar sansli oldugumuzu unutmak...

Turkce'de boyle bir deyim var mi bilmiyorum. Bence olmali..cunku hepimizin hayatinda "nasilsa bana kizmaz, bana kirilmaz" dedigimiz ve kimbilir kac defa derinden yaraladigimiz, ama sonunda tekrar affedildigimiz kac insan var..

"Garantiye Aldigimiz" bu insanlar, hep bizi en cok sevenler oluyor genellikle. Bize kiyamayanlar, hep affedenler. Bizi cok sevdiklerinden emin olmasak zaten o kadar uzmeyi goze alamayiz o kisileri, dusunsenize kotu gecen gunun ardindan ofkemiz, yorgunlugumuz hep garantiye aldigimiz kisilerden cikar. Kimi zaman onlari da kizdirmayi basaririz, bazen bize gunlerce somurturlar ama en sonunda cezasini tamamlamis simarik cocuk edasiyla yine affediliriz, yine affederler..

bu dongu boylece surer gider: araya mesafe, geri dondurulemez kalp kirikliklari ya da olum girene dek...

ben artik kimseyi garantiye almak istemiyorum,
kimsenin kalbini kirmak istemiyorum, ozellikle en sevdiklerimin,
kimsenin benim varligimi ya da dostlugumu garantiye almasini da istemiyorum..

cunku bu hayatta fazladan bir gun bile kimseye soz verilmemis..
Yasayacagimiz kadarini yasayip gidecegiz..
Geriye de anilar kalacak yalnizca..

Her insan, hayatimizin herhangi bir doneminde taniyabilecegimiz, sevebilecegimiz her insan, bize verilmis bir emanet gibi..cok iyi bakmali sevgilere, cok ozenli olmali..

ne kadar az kalp kirarsak o kadar iyi...

2 Comments:

Anonymous Anonymous said...

Bir gün gelir insan tüm gerçekliğinin yıkıldığına şahit olur. Kırmızı ayakkabılarına çamur bulaşır, sıkmaya başlar. Aslında oyun yeni başlıyordur, Fredi’nin kabusuna uyanmak gibi biri çimdiklese de uyansam diye beklersin. O peygamber olmadığını anladığın an şaşırırsın canın yanar ya da can yakarsın. Hayat gider sen terk edildiğin yerde öylece kalakalırsın. Bütün cevapların, doğruların kaybolur belleğinden. Bir sabah uyanırsın ve gözünü açtığın ömür senin ömrün değildir. Aynada tek parça gördüğün bendenin aslında lime limedir. Nefes diye içine çektiğin, içinde parçalanmış umutlarının, gerçekliğinin cam kırıklarıdır. Bu noktada insan niye yaşar? Tüm yaşam ölüm içinse yani bir yok oluş içinse, bütün bu acılar niye yaşanır? Hayatın tuhaf bir ironisi: ölmek için hayatta kalmaya çalışmak. Niye bu cam kırıklarını solumak zorundayız?
Geçmiş karşısında ne kadar zavallıymış insan, ne kadar aciz
‘’Ah’’lar ve ‘’keşke’’lerimizle koca birer hiçmişiz biz
Sınırlı değil bu kadarla da
Geçmiş, şimdiden ve gelecekten ne kadar güçlüymüş meğer

Günleri harcıyorum sadece ve penceremden öylesine akıp geçiyor hayat.
ve şimdi daha net anlıyorum bazı şeyleri. Nasıl bakıyorsa insan dünyaya, öyle görüyor ne görüyorsa... üzerinde bu kadar çok düşündüğümüz için bu kadar mutsuzuz biz ve yine bu nedenle birbirimizi bu kadar kırıyoruz. yaşamak yerine sorguladığımız için... koy veremediğimiz, boş vermediğimiz için bazı şeyleri bu kadar sıkıntı dolu her şey. bu kadar çok birbirimize benzediğimiz için yani. aynı soruların cevabını aradığımız için. o sorulara ille bir yanıt aradığımız için. belki de yanıt aramadan sormayı öğreneceğiz ilerde. Tek başıma hiç bir sorunun yanıtını bulamıyorum. Hep yeni hayatlar yaşamayı isterken kendimi aynı hayatı tekrar tekrar yeniden yaşarken buluyorum... Sisli bir gecede yolunu kaybetmiş gemilere benzetiyorum kendimi... Sisli gecede birbirimize uzaktan bakıp yeniden kendi kayboluşlarımıza karışıyoruz... Sanki insanlar o büyük kayboluşlarını unutturmak için bir arada yaşıyorlar...
Ne yapsan hayatında yabancı bir zaman birikiyor… ne yapsan boşluğa açılan bir kapı oluyor hayat, ne yapsan büyüyor o boşluk…bazen boşa uğraşıyormuşuz gibi geliyor. Akıntıya karşı yüzmek gibi. Her kulaç bir boşluğa atılıyor, sonucunu göremiyorsun. Kıyıya yaklaşayım derken; bir bakmışsın aslında daha atılacak çok kulaç var. Ama ne kadar dayanır kolların, yorulmaz mısın sonra? Ve pes ediş… bir süre sonra neyi niye yaptığını unutuyorsun ve yaptığına inancın kalmıyor. Saçma geliyor tüm olanlar. Nerede hata yaptığını düşünüyorsun. Yanlış olan ne? Ve birden aslında çabalayan kişi olmak istemediğini fark ediyorsun. Birileri senin için uğraşsın istiyorsun. Aslında bu oyunda herkes birbirini yok ediyor… Ben birilerini, o birileri başkalarını. Sen beni…Seni bir başkası…
Uzun yılların ardından ailenin yanına dönüp alışkın olduğun yaşamdan kopmak ve artık sana yabancı olan bir şehirde senden hiç kalıntı kalmayan ,dostlarının çekip gittiği bir eski ama şimdi yeni gibi gelen şehirde var olmak..
Zaman su gibi akıp giderken, her şey yaşanmış bir hayat.

9:25 AM  
Anonymous Anonymous said...

ben esra ayşegül abla kayıtlı olmadığım için böyle yayınladı beni
cAlAmity:)

9:26 AM  

Post a Comment

<< Home